İnanç Yolu ve Hüküm

İnanç Yolu ve Hüküm

İnsanoğlu yaradılışı gereği inanç sahibi olmak zorundadır. Her ne kadar inançsızlıktan bahsedilse de aynı konuda ortaya çıkan seçim zıtlığı bir doğrultunun farklı yönlerini ifade eder. Bir gerçekliği inkâr etmek veya olmayan bir şeyin var olduğuna inanmak seçimden ibarettir, gerçekliği değiştirmez. Anlatmaya çalıştığım şey sadece din olgusuyla alakalı değil, var olan veya olmayan herhangi bir şey ile ilgili. Ve en küçüğünden en büyüğüne kadar her inanç müşahhas veya mücerret olabilir. Ayrıca inanç kavramı ‘’sevgi’’ gibi tek taraflı değil, gözlenen ve gözlemci olmak üzere çift taraflıdır. İnanacak olan irade ve iradeyi tahrik eden bir kavram veya oluşum inanmak eyleminde iki temel unsurdur. Duruma göre irade aynı anda tahrik unsuru olabilir. Bilinçli varlıkların düşünce dünyasını harekete geçirip metafizik bir perde arkasından ‘’olmak’’adına cilve yapmasını varlığının emarelerini göstermesini bu konuda örnek gösterebiliriz.

Kanunlara göre zannederim hiçbir devlette güvenlik güçleri bir insanı neden boş duruyorsun diye yaka paça tutup da götürüp hapse atmaz ya da zorla çalıştırmaz. Ama boş duran adam başkasının özgürlüğüne zeval vermiş olmuyor mu? Zira bir insan bulunduğu ortama ya yarar sağlar ya da zara verir. Mesela bir çiftçi dese ki ‘’param var lüzum görmüyorum, bundan sonra tarla filan ekmiyorum.’’ Ama başka bir yerde de bir çiftçi ailesini geçindirmek için ekecek tarla arıyor. Burada zengin çiftçi suçlu mu, değil mi?

Günümüz hukuk düzeni ve liberal ekonomik düzen ekmeyen o çiftçiyi suçlu görmez. ‘’Mülk şahsa aittir istediğini yapar.’’ der. Öteki çiftçi ise açlıktan kıvranır, belki de bu dünyadan göçer gider. Ama toplum bir süre sonra bu iki olayı öğrense vicdanen rahatsız olur. Alternatif bir çözüm önerisi olarak, iktâ sistemi ile tarlasını üç yıl ekmeyen çiftçinin devlet tarafından toprağına el konulup onu işleyecek birisine verdiğini görebiliriz. İkta sistemi akla yatkın bir uygulama ama yeterli değil. Mantık kuralları dâhilinde de olsa hangi kural olursa olsun vicdan dünyasında yaşamadıkça, var olamadıkça suiistimal edilir. Tarihe aynı sistemin suiistimal edildiğini de tıkır tıkır işlediğini de okumuş, duymuşuzdur.

Elbette herkesin özgür bir iradesi var burası net. Fakat özgürlük ne demek bunu iyi anlamak lazım. İnsan hakları irade özgürlüğünü; “Başkalarının özgürlüğüne zeval vermemek kaydıyla herkes özgürdür…” olarak tanımlamış vaziyette. İslam dininde ise özgürlüğün sınırları şeriatla belirlemiş. Burada şeriatın sadece kol, kafa kesmek değil, toplumun en alt kesimine göre kanun belirlediğini araştırmak lazım.

Özetle özgür irade; kişinin, eylemlerinden önce vicdan denilen ruh dünyasının esas sultanından cevaz almasıdır. Yani irade akla sormalı, akıl ferman yazmalı, vicdan da uygunsa o fermana mührü vurmalı ve eylem veya harekete o şekilde geçilmeli. Bu şekilde medeniyet kriterlerinin dayandığı vicdan ve akıl hürriyeti ön plana çıkarılmalıdır. Bilen bilmeyeni aldatmamalı, bilmeyen de aldanmamak için elinden geleni yapmalıdır. İnsanın kendisini kandırmaması gerektiği de aldanmamak konusuna dâhildir. Kendini aldatmayan kişi, aklını ve vicdanı rehber edinerek doğruyu bulur ve bulduğu doğrular ile doğru hükümler verir.

Etiketler:
, , ,