Sevgimizle Büyüktük

Sevgimizle Büyüktük

İnsan nasıl büyümüş olur ki? Yani büyümek nasıl olur? Hayatı daha çok ciddiye alan mı büyümüştür? Yoksa kurallara daha çok uyan mı, daha çok söz dinleyen mi? Yahut tebessüm etmeyi unutmayan, sıcacık gülümseyebilen çocuk mudur hala? Çıkarsız sevebilen, denklemler kurmadan sevebilen büyümemiş midir, adam olamamış mıdır? Sevdiklerinden hasar alsa da bağırmadan, üzmeden; üzülerek arkasını dönerek eve giden yürekler ham mıdır, olgunlaşmamış mıdır? Kırk fırın ekmek yemesi gerekir belki de aşık olduğu kişi yakınında olduğunda, aradan yıllar geçse de elleri titreyen yüreği kıpır kıpır olan bir kadının, sevdiğini istemeden de olsa kırdığı için gözleri yaşaran bir adamın.

Çocukken büyüyünce yapacaklarımızın hayalini kurardık. Sabah çıkıp akşama kadar oynar, evden çağırılınca nazlanıp ‘’büyüyünce istediğim kadar…’’lı cümleler kurmuşuzdur çoğu zaman. Arkadaşlarımızla yorgun düşene kadar eğlenmek istemişizdir sokaklarda, çimenlerde. Ah akşam olmasaydı, hava kararmasaydı, akşam yemeğine gitmek zorunda kalmasaydık. Hem aç değildik ki, arkadaşlığa aç olduğumuz kadar. Kasıtlı olarak kalp kırmayı büyüklerimizden öğrendik sanki ötelemeyi, uzak durmayı, çıkar ilişkileri kurmayı. Nedense hayır demedik belki de, büyümek istedik biraz. Büyümeyi büyüklerden başka nerden öğrenecektik. Belki bu bir oyundu, her zamanki gibi büyüyünce bu şakacıktan roller biterdi, yine sevebilirdik herkesi. Üzülsek de üzmezdik, kırmazdık kimseyi.

Büyümüş olduk bir şekilde. Artık buzdolabının kapısını açıp kapatabiliyorsak biraz büyümüşüz demek ki. Yolda karşıdan karşıya geçerken birisinin elimizden tutmasına ihtiyacımız kalmadığını hissettiysek büyümüş olduk belli ki. Güçlü olmak, büyümüş olmak yalnız kalabilmekti, belki de yalnızlıktan korkmamaktı. Çok incittiğimiz için yalnız kalmayı hak ettiğimizi itiraf edememiş de olabiliriz, bu yüzden mi yalnızlığa savaş açtık yoksa? Zafer; bir başımıza olduğumuzda, korkmadığımızda bizim olacaktı. Sevmenin kaybedilebilecek bir yetenek olduğunu bilemezdik ki. Türlü türlü duygularımız gözümüze perde olmasaydı sanki görebilirdik; sevmeyince, sevemeyince her şeyin kaybedildiğini.

Büyürken sevmelerimiz güdük kaldı. Sevebilenlerin değeri arttı çünkü sevebilen azdı. Masal kahramanlarına âşık olduk zira sevmek artık bir masaldı. Umudun ötesinde güzel bir krallıkta, benlik dağını aşınca ulaşılabilecek bir masal. Masallar çocuklar içindir ya, biz de çocuğuz hala. Büyüklerimiz ‘’evladım büyüyünce ne olacaksın’’ dediğinde, büyüklere bakıp da masumca ‘’ben büyümesem olmaz mı?’’ diyemeyen çocuklar.