Üç Yol

Üç Yol

Yürüyebileceği üç yol vardı. Daha ilk adımlarını atmaya başladığında hiç farkında olmadığı, yaşlı dünyanın tüm tazelikleriyle yeniden dönüp durduğu günlerde bakışlarında manalar belirmeye başladığında, canı yandığında, mutlu olduğunda ve elini uzattığında seçebileceği üç yol…

Seçmek zorunda olduğu mu yoksa seçim hakkının kendisine tanınıp tanınmadığını bilmediği, kader ve irade kanunlarının nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan ruh sarmalında yollar da karışmıştı ama tırmalayarak, terleyerek; ateş ve soğukta ilerlemeye başladığında kendine bir yol seçtiğini anlamıştı. Belki de farkında bile değildi, sadece yürüyordu. Karanlık onu alana dek yürüyecekti.

Yollardan biri makinelerin dünyasıydı hissiz ve duygusuz. Havayı yakan, toprağı kavuran, suyu buharlaştıran bir dünya. Üretmek onun yegâne gayesiydi. Canlı veya cansız olan her şey işleyen sistemin parçasıydı. Canı olan herhangi bir şeyin acı çekmesi umurunda değildi. Bu onun için sadece verim kaybı demekti. Karanlık metal dokulu dünyasının tek ışığı sanayi aleviydi.

Başka bir yol ise sadece duyguların hüküm sürdüğü hayvansı bir dünya idi. Dokunmak, koklamak, görmek, duymak ve tatmak doygunluk seviyesine göre o dünyanın hükümdarını belirliyordu. Her istediğini yapabildiğini düşündüğü bu yolda özgür olduğunu düşünüyordu ancak koskoca dünyada kendine daha doğrusu bedenine esirdi. O sanki bataklıkta yalancı ve solgun bir ışığın cazibesine kapılmıştı. Her geçen gün de pisliğe batacaktı.

Üç yolun sonuncusunda sırtında ağır bir yük yüreğinde ateş taşımalıydı. Geceleri uykusuz gündüzleri dert içinde geçmeliydi. Tüm varlık onun yüreğindeki ateşin bir parçasıydı. Acı çeken her varlık onun ateşini körüklüyordu. Bedeni çektiği ızdırapların izleriyle dolu olacaktı. Sırtlandığı yükü dağlar taşıyamazdı, yüreğindeki ateş okyanusları söndürürdü. Yangını öylesine büyük yükü öylesine ağırdı. Onu tanımayan bir köle gördüğünü zannederdi fakat bilinen ve bilinmeyen ona saygı duyar önünde eğilirdi.

Tüm yolların sonunda ölüm vardı. Fani olan her şey gibi yürüyüş de bir şekilde bitecekti. Belki yüzyıl belki bin yıl. Mesele zaman denen kavramda yürünecek yolu seçmiş olmaktı. Hiçbir yolda rahatlık yoktu. Çekilen acının sonunda varılacak yer önemliydi.